Haberler

Paylaş

Mesele Üretmekte Değil, Üretileni Kıymetlendirmekte

12 Aralık 2013
Türk tarımının “ama” ile “ancak” ile “fakat” ile başlayan cümlelere, olmazları dinlemeye değil olurları ve olanları konuşmaya ihtiyacı var.

Türkiye 24 milyon hektarlık tarım arazisiyle arazi varlığı bakımından dünyada 13’üncü sıradadır. Sahip olduğumuz bu arazinin yaklaşık 8,5 milyon hektarı sulanabilir arazi ancak bunun henüz yaklaşık % 60’ında sulu tarım yapabiliyoruz. Yani toplam tarım arazilerimizim üçte biri sulanabilir arazi ancak bunun da tamamına sulama altyapısını henüz ulaştıramamış durumdayız. Tarım arazilerimizin her yıl yaklaşık 4 milyon hektarı ise nadasa bırakılıyor. Yani mevcut arazilerimizin de %80’inde zirai üretim gerçekleştirebiliyoruz. O arazilerin bereketinden geçimini sağlamaya çalışan 17,3 milyon insanımız Türkiye’nin dört bir tarafında köylerde, mezralarda yaşıyor. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 23’üne tekabül eden bu nüfus, sahip olduğu 12,5 milyon büyük, 32,3 milyon küçükbaş ile de hayvansal üretim gerçekleştiriyor.

Bu 17,3 milyon insanımız yıl boyu çoluk çocuk ailecek çalışarak bir yılda toplam 61,8 milyar dolarlık tarımsal hâsıla üretiyor. Bunun da 40,8 milyar dolarlık kısmı bitkisel üretimden geri kalanı hayvancılık ve diğer üretim kalemlerinden oluşuyor. Kişi başına milli gelir ortalamasının 10.469 dolar olduğu ülkemizde tarım kesiminde bu rakam genel ortalamanın yaklaşık üçte biri olarak gerçekleşiyor ve 3.602 dolara düşüyor.

Arazi varlığı, tarımsal arazilerinin yapısı, iklim özellikleri ile tarımsal üretim için önemli avantajlara sahip olan ülkemiz, son 10 yılda tarım ekonomileri arasında 4 basmak ilerleyerek dünyada Çin, ABD, Hindistan, Brezilya, Japonya ve Endonezya’dan sonra 7. Sıraya yükselirken 10 yıl sonrası için hedefini dünyanın en büyük tarım ekonomileri arasında ilk beşte yer almak olarak belirledi.

Bugün için 61,8 milyar dolarlık tarımsal üretim gerçekleştiren Türkiye, 2023’te bu üretimini 150 milyar dolara, 15,3 milyar dolar olan ihracatını ise 40 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. Bugün için 17 milyar dolar civarında olan ve sanayi için ithal edilenler hariç 11 milyar dolar civarında olan tarımsal ürün ithalatını ise olabildiğince azaltmayı amaçlıyor.

Bu mümkün mü? Mümkün. Önce üretim altyapımızı tamamlayıp, sonra da sektörü üretmeye, daha çok ve daha nitelikli üretmeye teşvik edebilirsek bu hedeflerden daha fazlasını da gerçekleştirebiliriz.
Mesela 2023 yılında sulanabilir arazilerimizin tamamını su ile buluşturma hedefi ve Mavi Tünel, GAP gibi projelerde kaydedilen ilerleme kararlılığın göstergesidir. Arazi toplulaştırmasında ulaşılan rakamlar yapısal meselelerin halli için atılan önemli adımlardır.

Ancak en az bunlar kadar önemli husus şudur, ne üreteceksiniz ve ürettiklerinizi ne yapacaksınız? Zaten bol olanı mı üretmeye devam edeceksiniz, ihtiyaç olanı, dünyada talebi yükseleni mi üreteceksiniz? Üretip müşteri mi bekleyeceksiniz, ürettiklerinizi mamul ürün haline getirip müşterisini mi bulacaksınız? Yani üreticiyi çiftçilikten hammadde tedarikçisi haline getirebilecek misiniz? Bizim cevap üretmemiz gereken sorular bunlar.

Akıllı işletmeci, akıllı sanayici elindeki sermayeyi en verimli şekilde kullanmaya çalışır. Varsa fabrikası kapasiteyi olabildiğince yüksek tutmaya, düşük maliyetle üretip, pahalı fiyatla satmaya çalışır. Bol olanı değil pazarın talep ettiğini üretmeye çalışır. Bu tarım sektöründe de böyle olmak zorunda. Üreticinin fabrikası toprak. Oraya ne ekersen onu alıyorsun. Onun için önce o araziyi bir işletme olarak göreceğiz. O işletmeden de maksimimum geliri elde edebileceğimiz üretimi planlayacağız. Mesela, biraz önce belirttim, nadasa bırakılanlar hariç bizim ülkemizdeki bitkisel üretim yaklaşık 20 milyon hektarlık bir arazide yapılıyor. Toplam bitkisel üretim hasılası ne kadar? 40,8 milyar dolar. Yani bir hektar tarım arazisinde biz ortalama 2.040 dolarlık ürün üretebiliyoruz. Dekarda 204 dolar. Yani aşağı yukarı bir yılda, bir dekardaki bitkisel üretimin toplam değeri 350 TL. Konya kadar bir araziye sahip Hollanda yaklaşık 1 milyon hektarlık tarıma elverişli arazide 20 milyar dolarlık üretim gerçekleştiriyor. Yani hektar başına yaklaşık yılda 20.000 dolarlık hâsıla elde ediyor. Dekarda 2.000 dolar. Yani dekar başına ciroda bizim üretim değerimizi 10’a katlıyor. Ürettiğini de öylece bırakmıyor. Tarımsal sanayide değerlendiriyor, kendi ürettiklerini, hatta hiç üretmediklerini dünyanın dört bir yanından, bizden, bizim üreticilerimizin tarlalarından da toplayıp kurduğu sanayi tesislerinde harmanlayıp, birkaç işlemden geçirdikten sonra, o 20 milyar dolarlık tarımsal üretimle entegre ettiği gıda sanayisinden 150 milyar dolarlık ciro elde ediyor. O cironun önemli bir kısmı da, yani oluşan katma değer de kooperatifler vasıtasıyla tarım sektöründe, yani tarlaya tohumu atanda, seraya fidanı dikende, ahırda uğraşanda kalıyor.

Mesela Japonya bir adalar ülkesi. Coğrafyası son derece elverişsiz. Toplam büyüklüğü Türkiye’nin hemen hemen yarısı. Yaklaşık 127 milyon nüfusu var. O Japonya’nın tarıma elverişli arazisi ise Türkiye’nin tarım arazisinin beşte birinden daha az. Ama o Japonya Türkiye’den daha çok tarımsal hâsıla elde ediyor. Bu hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir durumdur. Onlar ne yapıyor da 1 birim araziden bizim aldığımızın 5 katından fazlasını alıyor. Ya da biz neleri yapamıyoruz da onların 1 hektarda ürettiğini üretmek için 5 hektardan fazla araziye ihtiyaç duyuyoruz. Konya Şeker olarak biri beş yapmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Sadece bedenimizi değil aklımızı da terletiyoruz. Yani mevcut üretimi ikiye üçe beşe katlamak için yapılması gerekenleri yapmaya çalışıyoruz. 2023’e şunun şurasında 10 yıl kaldı tarım arazilerimizin büyüklüğü değişmeyeceğine göre neleri değiştirip üretimimizi iki buçuk katına çıkarırız biz ona çalışıyoruz. Yani aynı araziden iki buçuk kat verim almak için Konya Şeker olarak üzerimize düşeni, yapmamız gerekenleri yapmaya gayret ediyoruz. Arazi miktarı sabitken üretimi arttırmanın yolu ne? İyi tohum, nitelikli gübre, doğru sulama. Biz üçünde de varız ve yaptıklarımızla da yetinmiyoruz. Hep daha iyisini, hep daha verimlisini üretmeye çalışıyoruz.

Bizim Konya Şeker’de yapmak istediğimiz, önemli mesafeler aldığımız tam da budur. Yani çiftçinin en büyük sermayesi olan toprağın rantabl kullanılmasını, daha çok üretmesini ve ekonomik değeri daha yüksek ürünleri üretmesini sağlamak. O artan üretimin ve çeşitlenen ürünün de tamamını tarımsal üretimle entegre olmuş sanayide katma değerli hale getirerek, oluşan katma değerin, tarlaya tohumu atana, fideyi dikene, ahırda uğraşana intikal etmesini sağlamak.

Bizim dondurulmuş patates fabrikasıyla, şeker fabrikasıyla, yem fabrikasıyla, ham yağ fabrikasıyla, çikolata, şekerleme, bisküvi, kek, gofret üretim tesisleriyle, sıvı şeker fabrikasıyla yaptığımız budur. Donuk sebze tesisleriyle, patates nişastası fabrikasıyla, et-süt entegre tesisleriyle yapacağımız da budur. 10 yılda 28 üretim tesisi bu hedefi gerçekleştirmek için atılan ilk adımlardı. Bunun sonrası da var, daha sonrası da olacak.

Biz yaşadık gördük biliyoruz, Türk tarımının “ama” ile “ancak” ile “fakat” ile başlayan cümlelere, olmazları dinlemeye değil olurları ve olanları konuşmaya ihtiyacı var.
Örnek ortada, çare de ortada. Tarım sektöründe tarladaki çiftçiden ve çiftçi örgütlenmelerinden, kooperatiflerinden başlayarak herkesin yapabileceği bir şey, yapabileceği çok daha fazla iş var. Kafalar bahane üretmeye değil çare üretmeye çalışmalı artık.

Sözün özü; yapmak isteyen her zaman bir çare, yapmak istemeyen her zaman bir bahane bulur. Tablo ortada, rakamlar ortada, potansiyelimizi de biliyoruz. Sektörü daha büyük hedeflere taşıyacak irade de mevcut. O halde zaman mazeret gösterme değil marifet gösterme zamanıdır.

Köy-Koop Haber Tarım Gazetesi, Mayıs 2013